18 Haziran 2014 Çarşamba

AYLAK GÜNLER

Uyuyoruz uyanıyoruz yapacak bir şeyimiz olmadığından tekrar uyuyoruz.
Şu sınav haftası ve daha sonraki süreçte ne kadar yorulduysak şimdi onun tam aksi istikametinde oturmaktan sıkılıyoruz. Hava o kadar sıcak ki gündüz vakti hiç bir şey yapmak istemiyoruz. Biraz kitap okuyorum biraz uyuyorum doğru düzgün birbirimizle konuşmuyoruz bile.  Akşam üstü biraz yürüyüşe çıktık biraz da dışarıdaki işlerimizi hallettik. Evlerimizde durmuyoruz. Bu mezuniyet işleri bize acayip pahalıya patladı. Evde kaldığımız her dakika  elektrik, su, doğal gaz olarak geri döneceğinden Cazibe'lerin yurdu mesken edindik. Ara sıra temiz kıyafet almak için eve uğruyoruz. Akşamları yurdun terasında çay içip uzun uzun yine o bizim "ultra felsefik" konulara dalıyoruz. Mesela dün gökyüzüne uzun uzun bakıp aslında onun uçsuz bucaksız oluşuna hayret ettik. Tüm bunları düşünürken ve birlikte bu kadar vakit geçirirken onlar için "iyi ki varlar" demeden geçemiyorum. Japanesee'i ilk tanıdığımda "off bu kızla nasıl anlaşıyorlar, zaman nasıl geçer bunla yağğğ" demiştim, doğru. Ama şimdi 7/24 beraberiz neredeyse.
Bu parasız pulsuz zamanımda iş aramaya başladım. Ama kimse 1-2 haftalığına eleman almak istemediğinden bizim komşu Ayşe ablanın iş teklifi oldukça makul geldi. Ben gibi iki parasız arkadaşımla kiraz toplamaya gittik. Dört yıl önce temizlik yaparken gördüğü ufacık bir böcek için annesini çağıran ve "anne! şu yaratığı alır mısın şurdan iğrenç ya" diyen Suldan gitmiş onun yerine bizimle tarlada kiraz toplarken gördüğü böceği eliyle atan ve "ayy kızlar bu iş bence çok zevkli" diyen bir kız gelmişti.
Şu dört yıl küçücük, minicik Biga'da o kadar çok kattı ki bize. Ve en çok sevindiğim şey ise başladığı gibi bitmesi. Kim varsa yanımda dört yıl önce ve yine dört yıl sonra onların  yanımda olması. Kimsenin kimseyi yarı yolda bırakmaması.
O kadar korkuyorum ki bir şey olacak da bozulacak diye. Son zamanlarımız. Her ne kadar söz versek de birbirimize okul bitince görüşelim diye, biliyorum planladığımız gibi olmayacak. Herkes kendi hayatının temposuna kapılıp gidecek. Ama hepimiz birbirimizi tebessüm ile hatırlayacağız.  O kadar çok anımız oldu ki durup bir yerlerde anlatmak için.  Kendi aramızda yaptığımız bizim anladığımız ama başkalarının anlamaya vakıf olamadığı espriler. Mesela bana "kafa nereye biz oraya derler."  Hatta Uykusuz'un şu karikatürünün de tam bana ait olduğunu düşünüyoruz;


Yani normal insanlara göre kafam biraz büyükse ben ne yapabilirim, öyle değil mi?
Artık bu aramızda dönen espriden sizin de haberiniz var. Bana "kafa" derseniz alınmam, alıştım çünkü.
Yani bunlar işin şakası da dostluklar güzel şeyler. Mesela evde kardeşimle nasılsam burda da onlarla aynı samimiyeti yakalamam hoşuma gidiyor. Ya da bir sıkıntım olduğunda beni bıkmadan usanmadan dinlemeleri. Ne zaman bir hata yapacak olsam "saçmalama" diyerek önüme geçmeleri. Beraber deli gibi gülmek. Eşek gibi uyumak. Tavla oynamak. Ve özellikle Japanesee'i  mars etmek. Zevklerimiz bambaşka olmasına rağmen ortak noktada buluşmak. Yani Allah'a şükürler olsun ki yine doğru insanları karşıma çıkarmış.



Ve o...
Bu sıra acayip aklıma geliyor. Nerede ? Ne yapıyor ? Nasıl ? Uzun zamandan sonra sadece onun için dua ettim. Onun isminin yanına başka bir isim kondurmak bile istemedim. "iyi bir insan" olduğuna inandığımdan belki de tüm bunlar bilemiyorum. Allah yolunu açık etsin.


Hoşçakalın...

2 yorum:

  1. Harikasın tebrik ederim :) bir Azeri blogger olarak çok sevdim bu yazını

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel çok mutlu etti beni bir Azeri blogger tarafından okunduğumu bilmek, teşekkürler :)

      Sil

Benzer Yazılar

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...